“- Fikirleri nereden buluyorsunuz?
– Keşke bilseydim. Oraya daha çok giderdim.
Arthur Miller söyleşisinden.”
HAYAL EDİN
Film öyküsü oluşturmanın temel kaynağı hayal gücünüzü kullanmaktır. Nasıl
bir film izlemek istiyorsunuz? İzlemek istediğiniz filmi yazın. Seyirci ne
izlemek ister, yapımcı nasıl bir film ister diye düşünmeye başlarsanız
kaybedersiniz. Yazarlık yolculuğunuza çok yanlış bir yolda başlamışsınız
demektir. Başarısızlığın formülü; herkesi mutlu etmeye çalışmaktır. Yapımcıyı,
seyirciyi boş verin. Siz ne yazmak istiyorsunuz. Seyirciye söyleyecek bir
sözünüz var mı? O sözün filmini yazın.
AKIL KUTUSU
İyi bir fikrin ne zaman yoklayacağı hiç belli olmaz. Masanızın üzerinde bir
akıl kutusu bulundurun. Aklınıza bir fikir geldiğinde küçük kağıtlara not alıp
akıl kutusuna atın. Biriktirin. Belli bir süre sonra akıl kutusunda birikmiş
fikirleri gözden geçirin. İşe yarar fikir var mı? Birbirine eklediğinizde güzel
bir senaryo vaat ediyorlar mı? Yok mu? Biriktirmeye devam… Jean Pierre Junet,
bir söyleşisinde Amelie (2001) filmindeki ayrıntıları akıl kutusuna not
aldığını, filmin senaryosunu yazmaya oturduğunda ise akıl kutusundaki
ayrıntıları senaryoya yerleştirdiğini söylüyor.
“İçinde karaladığım fikirlerimin olduğu bir çekmecem var masamda. Onları
oraya koyuyorum ve bir gün kullanıyorum.”
Terry Gilliam
GAZETE HABERLERİNDEN YARARLANIN
Gazetelerin 3.sayfalarında bir film öyküsüne dönüşmeyi bekleyen yığınla
haber var. Yapmanız gereken onca haber içinden, film öyküsü potansiyeli
taşıyan, çatışması güçlü, ilginç haberleri bulup üzerinde çalışmaya başlamak.
-Ocak 2009’da gazetelerde bir haber vardı. Pilot Chesley Sullenberger,
havada arızalanan bir yolcu uçağını imkansızı başararak Hudson Nehri’ne
indirmiş ve 155 yolcunun hayatını kurtarmıştı. Gazete haberi bir film öyküsüne
dönüştü. Sully (2016)
-Christine Collins’in çocuğu kaçırıldı. Polis aylar süren bir arayışın
ardından çocuğu bulup annesine teslim etti. Ama bu çocuk Christine’in çocuğu
değildi. Bu gazete haberinden harika bir film öyküsü çıktı. Changeling /
(Sahtekar 2008)
-2004 yılında Tayland’da oluşan tsunami çok sayıda ölüme yol açtı. Taylanda
tatile gelen bir ailenin yaşadıkları cehennem gibi günler film öyküsüne
dönüştü. Kıyamet Günü / Lo imposible (2012)
İLHAM VERİCİ HİKAYELERDEN YOLA ÇIKIN
Yaşanmış bazı büyük hikayeler film öyküsü olarak ilham vericidir. Bu
hikayeleri bulup çıkarmanın ve film öyküsü olarak anlatmanın bir yolunu
bulmalısınız.
Japonya’da bir köpek sahibinin öldüğünü bilmeden, her akşam buluştukları
tren istasyonunda 9 yıl boyunca onu bekledi. Kimse ona sahibinin öldüğünü,
artık geri gelmeyeceğini anlatamadı. 3200 koca gün boyunca, istasyonun önünden
bir an olsun ayrılmayan köpeğin hikayesi Hachi: A Dog’s Tale (2009) adıyla
filme çekildi. İzleyenlerin içini ısıtan gerçek bir dostluk hikayesi.
Polonyalı ünlü piyanist Wladyslaw Szpilman’ın Nazi işgali sırasında hayatta
kalmak için verdiği mücadele gerçekten etkileyicidir. Esir kampına gitmekten
kurtulan ünlü piyanist Varşova’nın kenar mahallelerinde, yıkıntılar arasında
tam anlamıyla sefil bir hayat sürer. Günlerce yiyecek bir şey bulamaz. Bu en
kötü zamanda bile onu hayatta tutan tek şey müziğe karşı duyduğu derin
sevgidir. İşte bu gerçek öykü Polanski’nin The Pianist (2002) filminde bir film
öyküsüne dönüştü ve seyirci tarafından çok sevildi.
Yukarıdaki iki öykü de oldukça iyi öyküler. Ama her zaman bu kadar iyi
öykülere rastlayamazsınız. Belki de daha küçük bir hikaye bulup onu
kendiniz geliştirmelisiniz. İş yerinizde, öğle molasında iş arkadaşlarınızın
konuşmalarına kulak kabartın. Bakalım işe yarar bir şeyler bulabilecek misiniz?
Evli bir iş arkadaşınız bir gecelik kaçamak yaptı. Fakat şimdi bin pişman,
çünkü bir gecelik ilişki diye düşünüp birlikte olduğu kişi arkadaşınızın peşini
bırakmıyor. Bu hikayeyi biraz büyütürsek sizce iyi bir film öyküsü çıkar mı?
Çıkmaz diyorsanız muhtemelen senaryosunu James Dearden’in yazdığı 1987 yapımı
Fatal Atraction (Öldüren Cazibe) filmini daha görmediniz.
Öldüren Cazibe: Dan Gallagher karısının şehir dışında olmasını fırsat bilip bir gecelik
ilişki yaşar. Alex Forrest ile yaşadığı bu kısa ilişkinin ona nelere mal
olacağından ise haberi yoktur. Dan, iletişimi kesmeye çalışır ama Alex ilişkiyi
bitirmek niyetinde değildir. Dan’in onu reddetmesi üzerine çıldıran Alex
şiddete başvurmaya başlar ve bunu Dan’in ailesine de yansıtır.
İKİ FİKRİ ÇARPIŞTIRIN
Yeni fikirler bulmanın bir yolu da daha önce bir araya gelmemiş iki fikri
bir araya getirmek ve onları çarpıştırarak yeni bir fikir elde etmektir. Daha
önce bir araya gelmemiş iki dünyadan yepyeni bir dünya elde edebilir miyiz?
1998-2003 yılları arasında yayınlanan anime seri Cowboy Bebop, westernlerin
vazgeçilmez figürleri olan Ödül Avcılarını alıp uzay çağına götürmüş ve yepyeni
bir dünya elde etmişti.
Osmanlı dönemi, bir film öyküsü için seyir değeri yüksek, keyifli bir
atmosferdir. Western atmosferi de öyle. Peki bu iki dünyayı birleştirirsek nasıl
bir dünya elde ederiz? (Yahşi Batı, 2009)
“Orijinalliğin, özgünlüğün formülü son derece basittir: Daha önce bir araya
gelmemiş olan iki şeyi bir araya getirmek.” Orhan Pamuk
KLASİKLERİ UYARLAYIN
Akira Kurosawa büyük filmler yaptı ve harika hikayeler anlattı.
Hikayelerinin bu kadar iyi olmasının sebeplerinden biri de Kurosawa’nın
Shakespeare’e olan tutkusuydu. 1957 yılında yaptığı Throne of Blood (Kanlı
Taht) Shakespeare’in Macbeth’inin Japon tarihiyle harmanlanarak yapılmış bir
uyarlamasıydı. Yine 1960 yılında yaptığı The Bad Sleep Well (Ahmaklar Barış İçinde Uyuyor) bir Hamlet
uyarlamasıydı. 1985 yılında yaptığı Ran filmini ise Shakespearen’in Kral
Lear’inden uyarlamıştı. Oyundaki Kral filmde Lord Hidetora Ichimonji’ye,
oyundaki 3 kızı ise filmde 3 oğula dönüşmüştü.
Shakespeare, sadece Kurosawa tarafından değil bir çok yönetmen tarafından
uyarlandı. -Robert Wise ve Jerome Robbins’in yönettiği 10 oscarlı West Side
Story – Batı Yakasının Hikayesi (1961) Shakespeare’in Romeo ve Juliet’inden
uyarlanmıştı.
-Cole Porter’in yönettiği Kiss Me Kate (1953) Shakespeare’in Hırçın
Kız (The Taming of the Shrew) oyunundan uyarlandı.
-Fred M. Wilcox’un yönettiği Forbidden Planet (1956) Shakespeare’in yazdığı
son oyun olma özelliğini de taşıyan Fırtına (Tempest) adlı oyunundan uyarlandı.
-1994 yılında gösterime giren Disney yapımı oscarlı Lion King (Aslan Kral) animasyonu bile Shakespeare’in Hamlet’inden uyarlanmıştı.
HİKAYENİN TÜRÜNÜ DEĞİŞTİRİN
Daha önce anlatılmış film öykülerine bakın. Bir film öyküsünü alıp, türünü
değiştirerek uyarlarsanız güzel bir şey çıkma olasılığı var mı? Yeniden
yapımlarda filmin türünü değiştirmek çok sık rastladığımız bir durum değil.
Acaba mümkün mü?
Romantik bir komedi olan Bugün aslında Dündü – Groundhog Day (1993)
filminin öyküsüne bakalım;
Phil Connors, kendini beğenmiş ve kibirli bir hava durumu spikeridir. Bu
huysuz adam, hiç sevmediği kırsal yaşamın hüküm sürdüğü kasabalardan birine,
Groundhog Day etkinlikleri için gönderilir. Ertesi sabah uyandığında ise daha
büyük bir sürpriz kapıdadır: Phil, zaman döngüsüne yakalanmıştır; nefret ettiği
o günü tekrar tekrar yaşamak zorundadır. Phil, aşık olduğu kadını
etkileyebilmek için değişmek ve kendisini geliştirmek zorundadır.
Filmin öyküsünün özü şudur; zaman döngüsüne yakalanan bir adamın durumu
fark etmesi- başına gelen bu felaketi bir fırsata dönüştürmesi-amacına ulaşmak
için değişmesi ve kendini geliştirmesi- amacına ulaşması.
Romantik komedi hikayesini ödünç alan Hiroshi Sakurazaka ona yepyeni bir
boyut kazandırdı. All I Need Is Kill isimli kitabında hikayenin türü; bilim
kurgu-aksiyon’a dönüştü. Daha sonra mangası da yayınlandı ve filme uyarlandı.
Yarının Sınırında -Edge of Tomorrow
(2014) öyküsüne bakalım; Dünya,
Taklitçiler olarak bilinen uzaylıların işgali altındadır. Savaşın soğuk yüzüyle
hiç karşılaşmamış acemi bir asker olan Keyci Kiriya çarpışmalarda hayatını
kaybeder ancak kendini aynı günün sabahında bir döngüye yakalanmış olarak
bulur. Aynı olayları yeniden yaşar, hem de tekrar tekrar. Keyci, döngüler
sırasında düşmanlarının zayıf noktalarını fark eder, kendini geliştirir ve
amacına ulaşır.
Her iki öykünün de özü ve olayların gelişimi aynı, tek farklı; türkleri
farklı.
WHAT İF – VARSAYALIM
İlginç hikayeler bulmanın en güzel yollarından biri de “what if”tir.
Hikayeyi anlatırken, dinleyene deriz ki; normal şartlar altında bu hikaye
bu şekilde anlatılır. Peki ama “varsayalım” hikayede küçük bir değişiklik
yaptık. O zaman ortaya nasıl bir şey çıkar.
-Toprak Ağası, sürekli köylünün kazandığı tahılı elinden alan, onların
sırtından geçinen bir insandır. Varsayalım bir Toprak Ağası köylünün elindeki
almıyor, elinde ne varsa köylüye dağıtıyor. Ne olur? Züğürt Ağa (1985) olur.
-Kan davası, tarafların birbirini öldürmeye çalıştığı bir durumdur. Peki
bir insan öldürmeye geldiği kanlısının hayatını kurtarırsa ne olur? Hemşo
(2001) olur.
Film öyküsü oluşturmak için travmatik çocukluk anılarınızdan
yararlanabilirsiniz. Ailenizin konuşmaya çekindiği karanlık sırlardan, tutkuyla
yazabileceğinize inandığınız konulardan yola çıkın. En umulmadık şeyden
bile bir film öyküsü oluşturabilirsiniz. Yavuz Turgul’un Fahriye Abla’sı (1984)
Ahmet Muhip Dıranas’ın şiirinden esinlenilerek yazılmıştı. Kurosawa’nın Düşler
filminin bir bölümü Van Gogh’nun resimlerinden yola çıkmıştı. Bir resim,
bir şiir, bir reklam sloganı bile film öykünüze ilham kaynağı olabilir.
Yeter ki çevremizdeki hikayeleri bulabilmek için radarlarımız hep açık olsun.
“Hikâyeler kalıntılardır, daha önceden var olmuş ve keşfedilmemiş bir dünyanın parçalarıdırlar. Yazarın işi alet çantasındaki araçları kullanarak bunların her birini topraktan mümkün olduğunca zarar görmeden çıkarmaktır.”
Stephen King
Not: Bu yazı Rabarba Dergisi’nde yayınlanmıştır.