Bruce Wayne’in Paltosu

Senaryosunu David S. Goyer ve Cristopher Nolan’ın yazdığı Batman Begins (2005) filminde çok sevdiğim ve şık bulduğum bir anlatım var. Senaristler, kahramanın dönüşümünü ve dönüşüm evrelerini bir metafor üzerinden anlatmışlar. Bu metaforik anlatımı şöyle özetleyelim:

Öykünün başında genç milyoner Bruce Wayne, ailesini öldüren katil Joe Chill’in, suç makinesi Carmine Falcone’nin aleyhinde itirafçı olmak için savcılıkla anlaştığını, bu sebeple de tahliye edileceğini öğrenir. Bunun üzerine kendi adaletini uygulamaya karar verir. Tabancasını, giydiği bol bir paltonun altına saklayarak mahkeme salonuna gider. Amacı mahkemenin serbest bırakacağı katili öldürmektir. 

Ancak bunu yapamaz. Çünkü katil, aleyhinde ifade verdiği suç şebekesi lideri Falcone’un adamları tarafından öldürülür. Bruce Wayne’i olay yerinden uzaklaştıran Rachel Dawes ona “Adalet peşinde değil, intikam peşindesin” der ve Bruce’a Gotham’ın arka sokaklarındaki gerçekten adalet bekleyen çaresiz insanları gösterir. Gotham için elini taşın altına sokmaya karar veren Bruce sokaktaki  bir evsizin ceketini satın alır ve ona paltosunu verir. Bu metaforik anlatımla Bruce Wayne paltosuyla birlikte karakterinin bir evresini de üzerinden çıkarmış olur. Sadece kendisi için yaşayan, başkalarını önemsemeyen genç milyoner paltosuyla birlikte bu kimliğinden sıyrılmıştır artık. 

Kahramanın dönüşümünde yepyeni bir dönemeçteyiz; kendini arayış. Bruce, bir serseri gibi sokaklarda  suçlularla, hırsızlarla yaşayarak onların psikolojisini anlamaya çalışır. Bu yolculuk onu Bhutan’da Henri Ducard ile tanışmaya kadar götürür. Dövüş dersleri alarak kendini geliştirir. Bruce Wayne Gotham’a döndüğünde bambaşka biri olmuştur. O artık Batman’dir. Gotham’a adalet getirecek, kendisini başkalarının hayatını iyileştirmeye adamış bir kahraman olacaktır. 

Batman olarak Gotham şehrinde suçla savaşmaya başlar ve hayatının bu döneminde “palto” bir kez daha karşımıza çıkar. Batman, Falcone’u uyuşturucu sevkiyatı yaparken yakalayıp cezalandırırken, paltosunu verdiği evsizle göz göze gelir. Paltoya bakar ve “Güzel palto” der ve ortalıktan yok olur.

Böylece Bruce Wayne / Batman’in hayatındaki üç evre ve karakter dönüşümü “palto” metaforu üzerinden seyirciye aktarılmış olur. 

Resul Ertaş

Karakter Ağı Oluşturmak


Elimizde senaryoya dönüştüreceğimiz bir film öykümüz var. Logline yazıp öykünün ne kadar çalıştığını test ettik. Tretman ve senaryo aşamasına geçmeden önce yapmamız gereken en önemli şey; karakter ağımızın çalışıp çalışmadığını kontrol etmek.

Senaristlerin sık yaptığı hatalardan biri şudur; karakterleri birbiriyle ilişki kurmadan yaratmak. Elinizde çok başarılı bir kahraman ve çok başarılı bir düşman olabilir. Peki ama bu kahraman ve düşman birbirine uygun mu? Birbiriyle çatıştıklarında yeterince iyi bir seyirlik sunabilecekler mi?

Batman Dark Knight’taki Joker çok iyi bir düşmandır. Belki de bugüne dek yazılmış en iyi düşmandır. Çılgındır, öngörülemezdir, acımasızdır, alamet-i farikası olan ikonik bir maskı vardır, anarşisttir, kahramanın en zayıf noktalarına çok başarılı saldırılar düzenler. Sherlock Holmes bugüne dek yazılmış en iyi kahramanlardan biridir. Yüzlerce kopyası yazılmış ve türetilmiştir (House M.D, The Mentalist,  Monk, Behzat Ç.,) Zekidir, şüphecidir, ayrıntıcıdır, kültürlüdür, iyi bir dövüşçüdür, boksördür, eskrim dersleri almıştır. Peki Sherlock Holmes Joker’le çatıştığında ortaya iyi bir seyirlik çıkar mıydı? Muhtemelen hayır. Joker, Batman ile çatıştığında tüm hünerini sergilemektedir. Çünkü Batman ve Joker amaçları ve motivasyonları yüzünden çatışan iki karakterdir. Her ikisinin de Gotham şehri üzerine planları vardır. Biri şehri daha kanuna uygun bir hale getirmek istemekte, diğeri şehri kaosun merkezi haline getirmek istemektedir. Bu yüzden çatışmaları harikadır. Karakterler, karakter ağı göz önünde bulundurularak geliştirilmişlerdir.

Kahraman ve Düşman aynı amaç için harekete geçmiyorsa birbirlerine uygun değildirler.  DareDevil’in tek amacı Hell’s Kitchen’ı yaşanılabilir bir yer haline getirmektir. Düşmanı Wilson Fisk’in de amacı aynıdır. O da doğup büyüdüğü, “ev kira semt bizim” mottosuyla sahip çıktığı bu semti yaşanılabilir bir yere dönüştürmek istemektedir. Fakat yöntemleri farklıdır. Bu da çatışmalarına sebep olur.

Karakter ağındaki karakterlerin ortak noktası “kahramanın amacı”dır. Hepsi kahramanın amacı doğrultusunda konumlanırlar. Karakterlerimizi “karakter ağı”nı göz önünde bulundurarak geliştirmeye çalışalım.

Karakter Ağı:

Kahraman

Düşman

Dost

Dost Görünümlü Düşman

Düşman Görünümlü Dost

KAHRAMAN (Protagonist)

Karakter ağının en önemli taşı; kahramandır. (Protagonist) Karakter ağını satranca benzetirsek, kahraman sizin şahınızdır. Kahraman sıradan biri olmamalıdır. Seyircilerin kendilerinden bir şeyler bulduğu, “tıpkı benim gibi” dedikleri bazı özellikleri olmalı fakat temelde ilginç biri olmalı. Kahramanınızı diğer karakterlerden ayırt eden alamet-i farikaları olmalı. İlginç olmayan bir karakter doksan dakika boyunca seyircinin ilgisini diri tutamaz.

Motivasyon / Amaç

Kahramanı eyleme geçiren motivasyon ile Düşmanı eyleme geçiren motivasyon aynı olmalıdır. Kahramanın motivasyonu o kadar güçlü olmalıdır ki doksan dakika boyunca bu motivasyondan hiç şaşmamalı ve öykü soluksuz ilerlemeli. Türk dizileri şu sıralar yüz kırk dakikalık sürelere dayandığı için, senaristler kahramanlarına, kahramanın ana motivasyonuyla hiç ilgisi olmayan dolgu sahneler yazmak zorunda kalıyorlar. Bu da seyircinin başka kanala geçmesine sebep oluyor. Kahramanınızın ana motivasyonu babasının intikamını almak ise, sırf siz biraz vakit kazanasınız diye kahramanınız Piyer Loti’den İstanbul’u seyretmeye gidemez. Kahraman amacından saptığı anda hikayeniz ölür, seyirci bütün ilgisini kaybeder.

Yazdığınız hikayeye ve kahramanınıza bu doğrultuda tekrar bir göz atın; hikaye boyunca kahramanınızın amacından, temel motivasyonundan uzaklaştığı yerler var mı? Varsa hemen çıkarın.

Gizem  

Gizem seyircinin ilgisini diri tutan en önemli şeylerden biridir. Öykünün gizem barındırması yetmez. Kahramanınız da gizemli olmalıdır. Kahramanınız, diğer karakterlerden ve seyirciden bir şey saklamaktadır. Seyirci, kahramanın ne gizlediğini merak eder ve hikaye boyunca bu gizemi çözmeye çalışır. Bu da seyircinin tüm ilgisinin kahraman üzerinde olmasını sağlar.

Hikayenize göz atın, kahramanınızın gizemli bir tarafı var mı? Yoksa neden eklemiyorsunuz?

Baskı ve Seçim

Kahraman, öykü boyunca yoğun baskı altında olmalıdır. Ve yoğun baskı altında iken yaptığı seçimler onun gerçek kimliğini ortaya çıkarmalıdır.

Batman / The Dark Knight filminde Joker Batman’in maskesini çıkarıp kimliğini ifşa etmeye zorlar. Aksi halde her gün yeni insanlar öldürecektir. Batman başta bu baskıya direnir, fakat hikaye ilerledikçe bu baskının altında kalamadığını fark eder. Çünkü Batman’in mottosu Gotham şehri insanlarına yardım etmektir. İnsanların ölümüne sebep olmak omuzlarında taşıyamayacağı kadar ağır bir yüktür. Batman Alfred’e “Bugün Batman’in ne yapmayacağını öğrendim, buna dayanamaz” der ve kimliğini ifşa etmeye karar verir.

Bir başka örnek: Spiderman filminde Peter Parker bir pizzacıda çalışmaktadır. Pizzaları zamanında teslim edemeyeceğini anlayınca Örümcek Adam olarak götürmeye karar verir. Çünkü o paraya çok ihtiyacı vardır. Parasızlık Peter Parker üzerinde ciddi bir baskı yaratmaktadır. Bu yüzden işe çok ihtiyacı vardır. Fakat yolda onu bir sürpriz beklemektedir. Kamyon, yolda top oynayan iki çocuğu ezmek üzeredir. Peter Parker’ın bir seçim yapması gerekmektedir; parasızlık baskısına boyun eğip pizzayı mı teslim edecektir yoksa çocukların hayatını mı kurtaracaktır. Peter Parker pizzayı bir kenara bırakır ve çocukların hayatını kurtarır. Baskı altında yaptığı seçim kahramanın gerçek kimliğini ortaya koyar.

Gelişim / Dönüşüm

Kahraman film boyunca düşmanla (antagonist) mücadele eder. İyi bir düşman, Kahramanın zayıf yönlerine çok iyi saldırılar düzenleyen düşmandır. Bu sayede Kahraman kendi zayıf yönlerini öğrenir ve bunu geliştirmeye çalışır. Hikayemiz bittiğinde kahramanımız değişmiş ve gelişmiştir.

Ghost In the Shell filminde Major (Binbaşı) korkunç bir kazadan kurtarılmış genç bir kadındır. Geçmişine dair hiçbir şey hatırlamamaktadır ve tek bildiği bir ameliyat masasında uyandığı, bir doktorun ona kurtarıldığını söylediğidir. Vücudu kurtarılamayan genç kadına dünyanın en tehlikeli suçlularını durdurması için yepyeni bir makine vücut yapılır. Binbaşı kendisini terörizmle mücadeleye adamıştır ve bu konuda çok başarılıdır. Yeni bir düşmanla yüzleşmeye hazırlanırken kendisine yalan söylendiğini, hayatının kurtarılmadığını, çalındığını öğrenir. Geçmişini geri kazanmak için yeni bir mücadeleye girişme zamanı gelmiştir… Film bittiğinde Binbaşı artık eski Binbaşı değildir. Gelişmiş, değişmiştir.

Film öykünüzü gözden geçirin. Sonunda karakteriniz gelişiyor veya değişiyor mu?

Empati

Kahraman her zaman toplumun onayladığı davranışlar sergilemez. Bazen toplumun asla kabul etmeyeceği şeyler de yapabilir. Peki ama seyirci kahramanın bu davranışlarını kabul edecek mi? Televizyona iş yapan senaristlerin, yapımcı ve televizyonların drama kurullarıyla üzerinde en çok tartıştığı konulardan biri de budur. Senaristler, kahramana toplumun onaylayamayacağı bir eylem yaptırırlar ve anında telefonlar çalar “ama canım seyirci bu durumu kabul etmez ki, ayağımıza sıkıyorsun…”

Tabi ki yanlış…

Seyirciye kahramanınızın neden böyle davrandığını anlatırsanız durumu anlayacaktır. Kahramanın davranışını onaylamayacak ama durumu anlayışla karşılayacaktır. Bunun için de kahramanınızın empati kurulabilir bir kahraman olması gerekir.

Vince Gillian, Breaking Bad’i̇ yazmaya başlamadan önce bir arkadaşına konuyu kısaca aktardığını ve arkadaşından şu tepkiyi aldığını söyler; “Deli misin, insanlar uyuşturucu satan bir insanın hikayesini izler mi?” Ne kadar tanıdık bir tepki değil mi? Gillian tabi ki arkadaşını dinlemedi ve Breaking Bad’i yazdı ve dizi kült bir diziye dönüştü. Peki herkesin tutmaz dediği dizi neden tuttu? Çünkü Walter White seyircinin çok iyi empati kurabildiği bir karakterdi. Seyirci onun neden uyuşturucu satmak zorunda kaldığını çok iyi anlıyordu. Diziyi bu yüzden izledi.

“Bir lisede çalışan Walter White, kendi halinde başarılı bir kimya öğretmenidir. Öğretmenlikten arta kalan zamanlarda ise bir oto yıkamacıda araba yıkamakta, ailesinin getirdiği maddi zorlukların üstesinden gelmeye çalışmaktadır. Nefes alış verişinde ve vücudunda hissettiği bazı rahatsızlıklar sonucu doktora görünür ve Akciğer Kanseri olduğunu öğrenir. Ölüm ve ailesini geride bırakma düşüncesi Walter White’ı derin düşüncelere iter.

Bir gün bir polis olan bacanağı Hank’e birkaç saat eşlik etmek için gezintiye çıkarlar. O sırada bir uyuşturucu baskına denk gelirler ve Walter, eski bir öğrencisi olan Jesse Pinkman’ın kaçtığını görür. Ortada dönen büyük bir para olduğunu anlayan Walter, Jessie’yi ele vermez ve ertesi gün onunla konuşmaya gider. Ölümün getirdiği derin düşüncelerle Jesse’ye bir teklif yapar. Ailesini geride parasız ve yardıma muhtaç bırakmak istemeyen Walter, kimya bilgisiyle sentetik bir uyuşturucu olan meth üretecektir.”

Romantik İlgi

Kahramanın duygusal veya cinsel ilgisini yönelttiği karakterdir. Kahramanın motivasyonu, amacı romantik karakterin ilgisini çekmek ve onunla birlikte olmaya çalışmaktır.

2.DÜŞMAN

Düşman, kahraman’la aynı amaca aynı motivasyona sahip kişidir. Bu yüzden de kahramanın amacına ulaşmasını engelleyen kişidir. Kahramana tekrar ve tekrar saldırır ve onun kendi benliğini, sınırlarını keşfetmesini sağlar. Kahraman, düşmanın saldırıları sayesinde gelişir ve değişir. Kahraman ve Düşman çatıştıkça filmin öyküsü büyür, ilerler. Düşmanınızı kahramanınızdan daha güçsüz biri olarak yazma gafletine düşmeyin. Düşman ne kadar güçlüyse kahramanınız o kadar mücadele etmek zorundadır. Bu yüzden düşman kahramandan çok daha güçlü olmalıdır.

Senaristlerin sıklıkla yaptıkları hatalardan biri de yazdıkları Kahramanı çok sevmeleri fakat Düşmanı sevmemeleridir. Oysa Düşmanı çok sevmeli hatta ona aşık olmalısınız. Düşmanı ne kadar iyi yazarsanız kahramanınız da o kadar iyi ortaya çıkar. Özellikle aksiyon senaryolarında planı yapan düşmandır. Kahraman reaktiftir, tepkiseldir.

Düşman amacı doğrultusunda kahramanınıza benzer, onları ayıran şey temsil ettikleri değerlerdir. Kahraman ve düşmanın değerleri birbirine taban tabana zıttır.

DOST

Dost, kahramanın amacına yönelik hareket eden ve kahramana yardım eden kişidir. Bazen mentor olarak da görünebilir. Karate Kit’te Usta Miyagi dosttur. Amacını gerçekleştirmesi için Daniel’e yardım eder.

DOST GÖRÜNÜMLÜ DÜŞMAN

Dost görünümlü düşman, kahramanın amacı doğrultusunda hareket ediyormuş gibi davranır ama aslında onun düşmanıdır.

Line of Duty dizisinde Dedektif Cottan, Dedektif Steve Arnott’a teşkilattaki yozlaşmış polisleri bulmasında yardım ediyormuş gibi davranır ama aslında tek yaptığı soruşturmayı karartmak ve Arnott’un işini yapmasına engel olmaktır.

DÜŞMAN GÖRÜNÜMLÜ DOST

Kahramanın amacına ulaşmasına engelmiş gibi görünse de aslında düşman değildir. İlk başlarda düşmanca davranır sonradan dost olduğu ortaya çıkar.

(Bu yazı daha önce Rabarba dergisinde yayınlandı)

Logline

Nedir?

Logline, öykünüzün neler vaat ettiğini anlatan 20-50 kelimelik çok iyi bir özettir. Daha doğrusu öykünüzün özüdür. Logline, Yeşilçam sinemasında kullanılmayan daha çok Hollywood stüdyolarında kullanılan bir kavram. Piyasada çalışmış herkes bilir; yapımcıların çoğu senaryo okumak istemez. Hollywood’da da durum pek farklı değil. Bu yüzden de senaryo departmanlarında senaryolar dağ gibi birikir. Bir süre sonra hangi senaryonun neyi anlattığı unutulur ve çok iyi senaryolar tozlu raflarda unutulmaya terk edilir. Hollywoodun ilk zamanlarında karşılaşılan bu sorunun çözümü logline yazmak olmuş. Senaryo departmanından biri, senaryoyu okuyup, ökyükün çok kısa bir özetini çıkarıp senaryo dosyasının üstüne yazar.  Yapımcı senaryoyu eline aldığında okuduğu üç cümleden senaryonun neyi anlattığını anlar. Yapımcılar senaryolardan ziyade loglinelara vakit ayırmaya başlayınca iyi logline yazımı bir sanata dönüşür.

Neden logline yazmalıyız?

Senaryonuzu  logline ile satacağınıza göre okuyanı etkileyecek bir metin yazmalısınız. Eğer loglinenızda anlattığınız şey etkileyici değilse, muhtemelen film öykünüz de etkileyici değildir. Tabi o öyküden yapılacak film de maalesef etkili olamayacaktır. Bu yüzden film öykünüzü loglineda tekrar gözden geçirmeli ve öykünün çalışmayan kısımlarını net olarak görmelisiniz.

Kahraman

1- İyi bir logline yazmak için öncelikle kahramanınızın (Protagonist) kim olduğunu ve nasıl bir karakteri olduğunu bir kaç kelime ile belirtmelisiniz. Eğer gerçekten yaşamış biri hakkında biyografik bir film yazmıyorsanız (Schindler’in Listesi, Gandhi, Muhammed Ali, Mandela vs) loglineda kahramanın adını kullanmayın. Kahramanın adını kullanmak yerine onu bize tanımlayın. Kahraman kimdir? Nasıl bir karaktere sahiptir? Kahramanın amacı nedir? Motivasyonu nedir? Neyi başarmaya çalışıyor? Kim onu ​​durdurmaya çalışıyor? Başarısız olursa ne olur?

“1900’lerin başında Hindistan, sömürgeci İngiltere tarafından ezilirken, Gandhi adında cesur bir bir adam, ölümü göze alarak “pasif direniş” eylemini başlatır”

Gandhi filmine ait bu logline cümlesi kahramanı ve içindeki bulunduğu durumu ve eylemini oldukça iyi özetliyor. Kahramanımız nasıl biri (…cesur bir adam)  hangi dünyada yaşıyor (1900lerin başında, İngiltere sömürgesi Hindistan’da…) nasıl bir durumun içinde (İngiltere tarafından ezilen…) ve buna tepki olarak ne yapıyor? (…pasif direniş eylemini başlatır) Başarısız olursa onu bekleyen muhtemel şey ne? (…ölüm tehlikesi… ) Biz filmde ne izleyeceğiz? Yukarıdaki logline cümlesinde bunların hepsi mevcut.

Düşman

Loglineda kahramandan sonra dikkat edilmesi gereken en önemli ikinci nokta düşmanı (antagonist) ve çatışmanın ne hakkında olduğunu belirtmektir. Kahramanımız kiminle çatışacak? Neden çatışıyor? Düşman kimdir ve kahramanın hedefini gerçekleştirmesine neden engel olmaktadır?

Kahramanı tanımlarken düşmanı tanımlarken de aynı kurallara uymamız gerekir. Tercihen biraz daha kısa bir tarif olsa bile yine de kim olduğunu net olarak anlattığımızdan emin olmalıyız.

Batman, Gordon ve Harvey Dent, Gotham City’de Joker olarak bilinen bir anarşist psikopatın yol açtığı kaosla başa çıkmak zorunda kalıyor.

Yukarıdaki logline cümlesi Batman: Tha Dark Knight filminden. Tüm zamanların en iyi kötü adamı Joker, “bir anarşist psikopat” olarak tanımlanmış. Yani yapabileceği kötülüğün sınırı olmayan bir kötüyle karşı karşıyasınız.

Kahramanın proaktif olmalıdır.

Kahramanınız sorumluluk almaktan kaçmamalıdır. Öyküde şartlar değiştikçe, bilinçli veya bilinçsiz, sonu olumlu veya olumsuz olsun yeni koşullar oluşturmak ya da mevcut koşulların seyrini değiştirmek için inisiyatif kullanmalıdır. Kahramanınız çok güçlü bir şekilde hikayeyi yönlendirmeli. Asla pasif kalmamalı.

Filmin türünü belirt

Filmin türünü bir iki kelime ile belirtmelisiniz. Filminiz bir komedi mi? Öyleyse alt türünü de belirtin.  Absürt komedi mi? Gençlik komedisi mi? Romantik komedi mi? Logline yapımcıya ne tür bir hikayeyi satın aldığını çok iyi anlatmalı. Filmin türünün net olarak belirtilmesi satışını çok daha kolaylaştıracaktır.

Hikayenin atmosferini anlat

Bazı hikayeleri anlatabilmek için öncelikle hikayenin geçtiği dünyayı ve yapısını bir kaç kelime ile anlatmanız gerekir.

Max, kendisini, kıyamet sonrası çorak topraklardaki savaş ortamından, sürekli kaçarak hayatta kalmaya çalışan bir grubun arasında bulur. Yaşadıkları ortamı zalimce yöneten Immortan Joe’dan kaçmaktadırlar ve Joe kendisinden çalınan ve yeri doldurulamayacak derecede önemli kaybının peşindedir.

Post-apokaliptik türünün en iyilerinden efsanevi “Mad Max: Fury Road” filminin loglineı bize hikayesini anlatmadan önce, hikayenin “kıyamet sonrası çorak topraklardaki savaş ortamında” geçtiğini anlatıyor.

Zaman sınırlamasını belirt

Zaman sınırlamaları (deadline) film hikayelerini daha keyifli hale getiren unsurlardandır.  Hikayenizde zaman sınırlaması varsa loglineda bunu mutlaka belirtin.

Nina ve arkadaşları telefon mesajları yoluyla hayatlarındaki en büyük kabusun içine çekilmektedirler. Ölümle yüz yüze gelmeyi bekleyen gençler ‘3 gün içinde öleceksin’ yazan mesajı aldıklarında hayatları kabusa döner.

3 Gün İçinde Öleceksin (2008) hem film başlığında hem loglineında zaman kısıtlamasının altını çizmiş.

Bütün hikayeyi anlatma

Logline öykünün sonunu vermez. Öyküyü başlatır, çatışmayı tanımlar ama final hakkında bir şey söylemez. Öykünün ucunu açık bırakır. Logline hikayeyi anlatmaya çalışmaz, okuyanın hikayeyi satın alması için onda istek uyandırmaya çalışır.

Bir Örnek Üzerinden Logline

Türk sinemasından bir logline örneği inceleyerek görevini ne kadar iyi yaptığına bakalım;

Cudi dağlarındaki son eşkıya, ihbar üzerine yakalanınca 35 yıl hapiste yatar. Hapisten çıktığında ise en yakın arkadaşının kendisini hapse attırdığını ve sevdiği kadını alıp İstanbula gittiğini öğrenir. Onları bulmak için yola çıkar. Fakat eşkıya içerdeyken dünya çok değişmiştir.

Kahraman: O türünün son örneği bir eşkıyadır. Logline bize bir “son adam” hikayesi izleyeceğimizi vaat eder. Karakter az çok gözümüzde canlanıyor artık; 35 yıl hapis yattığına göre 55 yaşının üzerinde eski bir eşkıya. Eşkıya olduğuna göre de sorunları şiddetle çözen biri. Bu bize filmin türü hakkında da ipucu veriyor..

Düşman: Kahramanımızı ihbar eden ve sevgilisini elinden alan “en yakın arkadaşı”  Kahramanın düşmanla hesaplaşacağı iki durum var; arkadaşlığına ihanet etmiş olması ve  sevgilisini elinden alması.

Kahramanın amacı, motivasyonu: En yakın arkadaşından hesap sormak ve sevdiği kadını geri almak.

Çatışma: Logline bize çatışmanın romantik unsurlar içeren bir intikam hikayesi olduğunu anlatıyor. Kahramanımız kendisini ihbar ederek sevdiği kadını alan en yakın arkadaşından intikam almaya gidiyor. Hikaye bu haliyle – kılık değiştirme içermeyen- bir Monte Kristo Kontu hikayesi gibi duruyor.

Filmin türü: Loglinedan hikayenin su üç türe göz kırptığını anlıyoruz; dram, romantik, suç.

Öykünün engelleri: Son eşkıya 35 yıl hapisten çıktıktan sonra intikamını almaya çalışır. Ama dünya onun bıraktığı gibi değildir artık. Her şey çok değişmiştir. Eşkıya üstüne üstüne gelen bu yeni dünyada başarılı olabilecek midir?

Son söz

Loglineınızı senaryonuzu yazmaya başlamadan önce yazmanızı öneririm. Böylece senaryonuzu yazarken loglinenıza sadık kalırsınız. Anlatmak istediğiniz hikayeden uzaklaşmazsınız. Ayrıca öykünüzde çalışmayan kısımlar varsa bunları da düzeltme şansı elde edersiniz.

Not: Bu yazı daha önce Rabarba Dergisinde yayınlanmıştır.

Nereden Buluyorsunuz Bu Hikayeleri?

“- Fikirleri nereden buluyorsunuz?
– Keşke bilseydim. Oraya daha çok giderdim.
Arthur Miller söyleşisinden.”

HAYAL EDİN

Film öyküsü oluşturmanın temel kaynağı hayal gücünüzü kullanmaktır. Nasıl bir film izlemek istiyorsunuz? İzlemek istediğiniz filmi yazın. Seyirci ne izlemek ister, yapımcı nasıl bir film ister diye düşünmeye başlarsanız kaybedersiniz. Yazarlık yolculuğunuza çok yanlış bir yolda başlamışsınız demektir. Başarısızlığın formülü; herkesi mutlu etmeye çalışmaktır. Yapımcıyı, seyirciyi boş verin. Siz ne yazmak istiyorsunuz. Seyirciye söyleyecek bir sözünüz var mı? O sözün filmini yazın.

AKIL KUTUSU

İyi bir fikrin ne zaman yoklayacağı hiç belli olmaz. Masanızın üzerinde bir akıl kutusu bulundurun. Aklınıza bir fikir geldiğinde küçük kağıtlara not alıp akıl kutusuna atın. Biriktirin. Belli bir süre sonra akıl kutusunda birikmiş fikirleri gözden geçirin. İşe yarar fikir var mı? Birbirine eklediğinizde güzel bir senaryo vaat ediyorlar mı? Yok mu? Biriktirmeye devam… Jean Pierre Junet, bir söyleşisinde Amelie (2001) filmindeki ayrıntıları akıl kutusuna not aldığını, filmin senaryosunu yazmaya oturduğunda ise akıl kutusundaki ayrıntıları senaryoya yerleştirdiğini söylüyor.

“İçinde karaladığım fikirlerimin olduğu bir çekmecem var masamda. Onları oraya koyuyorum ve bir gün kullanıyorum.”
Terry Gilliam

GAZETE HABERLERİNDEN YARARLANIN

Gazetelerin 3.sayfalarında bir film öyküsüne dönüşmeyi bekleyen yığınla haber var. Yapmanız gereken onca haber içinden, film öyküsü potansiyeli taşıyan, çatışması güçlü, ilginç haberleri bulup üzerinde çalışmaya başlamak.

-Ocak 2009’da gazetelerde bir haber vardı. Pilot Chesley Sullenberger, havada arızalanan bir yolcu uçağını imkansızı başararak Hudson Nehri’ne indirmiş ve 155 yolcunun hayatını kurtarmıştı. Gazete haberi bir film öyküsüne dönüştü.  Sully (2016)

-Christine Collins’in çocuğu kaçırıldı. Polis aylar süren bir arayışın ardından çocuğu bulup annesine teslim etti. Ama bu çocuk Christine’in çocuğu değildi. Bu gazete haberinden harika bir film öyküsü çıktı. Changeling / (Sahtekar 2008)

-2004 yılında Tayland’da oluşan tsunami çok sayıda ölüme yol açtı. Taylanda tatile gelen bir ailenin yaşadıkları cehennem gibi günler film öyküsüne dönüştü. Kıyamet Günü / Lo imposible (2012)

İLHAM VERİCİ HİKAYELERDEN YOLA ÇIKIN

Yaşanmış bazı büyük hikayeler film öyküsü olarak ilham vericidir. Bu hikayeleri bulup çıkarmanın ve film öyküsü olarak anlatmanın bir yolunu bulmalısınız.

Japonya’da bir köpek sahibinin öldüğünü bilmeden, her akşam buluştukları tren istasyonunda 9 yıl boyunca onu bekledi. Kimse ona sahibinin öldüğünü, artık geri gelmeyeceğini anlatamadı. 3200 koca gün boyunca, istasyonun önünden bir an olsun ayrılmayan köpeğin hikayesi Hachi: A Dog’s Tale (2009) adıyla filme çekildi. İzleyenlerin içini ısıtan gerçek bir dostluk hikayesi.

Polonyalı ünlü piyanist Wladyslaw Szpilman’ın Nazi işgali sırasında hayatta kalmak için verdiği mücadele gerçekten etkileyicidir. Esir kampına gitmekten kurtulan ünlü piyanist Varşova’nın kenar mahallelerinde, yıkıntılar arasında tam anlamıyla sefil bir hayat sürer. Günlerce yiyecek bir şey bulamaz. Bu en kötü zamanda bile onu hayatta tutan tek şey müziğe karşı duyduğu derin sevgidir. İşte bu gerçek öykü Polanski’nin The Pianist (2002) filminde bir film öyküsüne dönüştü ve seyirci tarafından çok sevildi.

Yukarıdaki iki öykü de oldukça iyi öyküler. Ama her zaman bu kadar iyi öykülere rastlayamazsınız.  Belki de daha küçük bir hikaye bulup onu kendiniz geliştirmelisiniz. İş yerinizde, öğle molasında iş arkadaşlarınızın konuşmalarına kulak kabartın. Bakalım işe yarar bir şeyler bulabilecek misiniz?

Evli bir iş arkadaşınız bir gecelik kaçamak yaptı. Fakat şimdi bin pişman, çünkü bir gecelik ilişki diye düşünüp birlikte olduğu kişi arkadaşınızın peşini bırakmıyor. Bu hikayeyi biraz büyütürsek sizce iyi bir film öyküsü çıkar mı? Çıkmaz diyorsanız muhtemelen senaryosunu James Dearden’in yazdığı 1987 yapımı Fatal Atraction (Öldüren Cazibe) filmini daha görmediniz.

Öldüren Cazibe: Dan Gallagher karısının şehir dışında olmasını fırsat bilip bir gecelik ilişki yaşar. Alex Forrest ile yaşadığı bu kısa ilişkinin ona nelere mal olacağından ise haberi yoktur. Dan, iletişimi kesmeye çalışır ama Alex ilişkiyi bitirmek niyetinde değildir. Dan’in onu reddetmesi üzerine çıldıran Alex şiddete başvurmaya başlar ve bunu Dan’in ailesine de yansıtır.

İKİ FİKRİ ÇARPIŞTIRIN

Yeni fikirler bulmanın bir yolu da daha önce bir araya gelmemiş iki fikri bir araya getirmek ve onları çarpıştırarak yeni bir fikir elde etmektir. Daha önce bir araya gelmemiş iki dünyadan yepyeni bir dünya elde edebilir miyiz?

1998-2003 yılları arasında yayınlanan anime seri Cowboy Bebop, westernlerin vazgeçilmez figürleri olan Ödül Avcılarını alıp uzay çağına götürmüş ve yepyeni bir dünya elde etmişti.

Osmanlı dönemi, bir film öyküsü için seyir değeri yüksek, keyifli bir atmosferdir. Western atmosferi de öyle. Peki bu iki dünyayı birleştirirsek nasıl bir dünya elde ederiz? (Yahşi Batı, 2009)  

“Orijinalliğin, özgünlüğün formülü son derece basittir: Daha önce bir araya gelmemiş olan iki şeyi bir araya getirmek.” Orhan Pamuk

KLASİKLERİ UYARLAYIN

Akira Kurosawa büyük filmler yaptı ve harika hikayeler anlattı. Hikayelerinin bu kadar iyi olmasının sebeplerinden biri de Kurosawa’nın Shakespeare’e olan tutkusuydu. 1957 yılında yaptığı Throne of Blood (Kanlı Taht) Shakespeare’in Macbeth’inin Japon tarihiyle harmanlanarak yapılmış bir uyarlamasıydı.  Yine 1960 yılında yaptığı The Bad Sleep Well   (Ahmaklar Barış İçinde Uyuyor) bir Hamlet uyarlamasıydı. 1985 yılında yaptığı Ran filmini ise Shakespearen’in Kral Lear’inden uyarlamıştı. Oyundaki Kral filmde Lord Hidetora Ichimonji’ye, oyundaki 3 kızı ise filmde 3 oğula dönüşmüştü.

Shakespeare, sadece Kurosawa tarafından değil bir çok yönetmen tarafından uyarlandı. -Robert Wise ve Jerome Robbins’in yönettiği 10 oscarlı West Side Story – Batı Yakasının Hikayesi (1961) Shakespeare’in Romeo ve Juliet’inden uyarlanmıştı.

-Cole Porter’in yönettiği  Kiss Me Kate (1953) Shakespeare’in Hırçın Kız (The Taming of the Shrew) oyunundan uyarlandı.

-Fred M. Wilcox’un yönettiği Forbidden Planet (1956) Shakespeare’in yazdığı son oyun olma özelliğini de taşıyan Fırtına (Tempest) adlı oyunundan uyarlandı.

-1994 yılında gösterime giren Disney yapımı oscarlı Lion King (Aslan Kral) animasyonu bile Shakespeare’in Hamlet’inden uyarlanmıştı.

HİKAYENİN TÜRÜNÜ DEĞİŞTİRİN

Daha önce anlatılmış film öykülerine bakın. Bir film öyküsünü alıp, türünü değiştirerek uyarlarsanız güzel bir şey çıkma olasılığı var mı? Yeniden yapımlarda filmin türünü değiştirmek çok sık rastladığımız bir durum değil. Acaba mümkün mü?

Romantik bir komedi olan Bugün aslında Dündü – Groundhog Day (1993) filminin öyküsüne bakalım;

Phil Connors, kendini beğenmiş ve kibirli bir hava durumu spikeridir. Bu huysuz adam, hiç sevmediği kırsal yaşamın hüküm sürdüğü kasabalardan birine, Groundhog Day etkinlikleri için gönderilir. Ertesi sabah uyandığında ise daha büyük bir sürpriz kapıdadır: Phil, zaman döngüsüne yakalanmıştır; nefret ettiği o günü tekrar tekrar yaşamak zorundadır. Phil, aşık olduğu kadını etkileyebilmek için değişmek ve kendisini geliştirmek zorundadır.

Filmin öyküsünün özü şudur; zaman döngüsüne yakalanan bir adamın durumu fark etmesi- başına gelen bu felaketi bir fırsata dönüştürmesi-amacına ulaşmak için değişmesi ve kendini geliştirmesi- amacına ulaşması.

Romantik komedi hikayesini ödünç alan Hiroshi Sakurazaka ona yepyeni bir boyut kazandırdı. All I Need Is Kill isimli kitabında hikayenin türü; bilim kurgu-aksiyon’a dönüştü. Daha sonra mangası da yayınlandı ve filme uyarlandı. Yarının Sınırında -Edge of Tomorrow

 (2014) öyküsüne bakalım; Dünya, Taklitçiler olarak bilinen uzaylıların işgali altındadır. Savaşın soğuk yüzüyle hiç karşılaşmamış acemi bir asker olan Keyci Kiriya çarpışmalarda hayatını kaybeder ancak kendini aynı günün sabahında bir döngüye yakalanmış olarak bulur. Aynı olayları yeniden yaşar, hem de tekrar tekrar. Keyci, döngüler sırasında düşmanlarının zayıf noktalarını fark eder, kendini geliştirir ve amacına ulaşır.

Her iki öykünün de özü ve olayların gelişimi aynı, tek farklı; türkleri farklı.

WHAT İF – VARSAYALIM

İlginç hikayeler bulmanın en güzel yollarından biri de “what if”tir.  Hikayeyi anlatırken, dinleyene deriz ki; normal şartlar altında bu hikaye bu şekilde anlatılır. Peki ama “varsayalım” hikayede küçük bir değişiklik yaptık. O zaman ortaya nasıl bir şey çıkar.

-Toprak Ağası, sürekli köylünün kazandığı tahılı elinden alan, onların sırtından geçinen bir insandır. Varsayalım bir Toprak Ağası köylünün elindeki almıyor, elinde ne varsa köylüye dağıtıyor. Ne olur? Züğürt Ağa (1985) olur.

-Kan davası, tarafların birbirini öldürmeye çalıştığı bir durumdur. Peki bir insan öldürmeye geldiği kanlısının hayatını kurtarırsa ne olur? Hemşo (2001) olur.

Film öyküsü oluşturmak için travmatik çocukluk anılarınızdan yararlanabilirsiniz. Ailenizin konuşmaya çekindiği karanlık sırlardan, tutkuyla yazabileceğinize inandığınız konulardan yola çıkın.  En umulmadık şeyden bile bir film öyküsü oluşturabilirsiniz. Yavuz Turgul’un Fahriye Abla’sı (1984) Ahmet Muhip Dıranas’ın şiirinden esinlenilerek yazılmıştı. Kurosawa’nın Düşler filminin bir bölümü Van Gogh’nun resimlerinden yola çıkmıştı. Bir resim,  bir şiir, bir reklam sloganı bile film öykünüze ilham kaynağı olabilir. Yeter ki çevremizdeki hikayeleri bulabilmek için radarlarımız hep açık olsun.

“Hikâyeler kalıntılardır, daha önceden var olmuş ve keşfedilmemiş bir dünyanın parçalarıdırlar. Yazarın işi alet çantasındaki araçları kullanarak bunların her birini topraktan mümkün olduğunca zarar görmeden çıkarmaktır.”
Stephen King

Not: Bu yazı Rabarba Dergisi’nde yayınlanmıştır.

Kısıtlı Zaman

Film öykünüzün başarılı olmasının yollarından biri de kahramanınız için zaman kısıtlaması koymaktır. Zaman ne kadar azalırsa kahramanın amacını başarma ihtimali o kadar düşük olacağından seyirci heyecanlanacak ve kısıtlı zaman bitmeden kahramanın başarmasını isteyecektir.

Kısıtlanmış Zaman: 18 Gün

Teksas eyaleti büyüklüğünde bir göktaşı 18 gün içinde dünyaya çarpacak ve insan ırkının sonu gelecektir.  Bu çarpmayı engellemek üzere bir sondajcı görevlendirilir. Harry Stamper’ın dünyayı kurtarmak için sadece 18 günü vardır. (Armageddon, 1998)  

Kısıtlanmış Zaman: 7 Gün

Şehirde bir efsane dolaşmaktadır. Rivayete göre, insanların seyrettiği bir kaset, bu insanların 7 gün sonra ölümüne sebebiyet vermektedir. Denilen odur ki, dört genç, sırf bu kasetleri izledikleri için şüpheli bir biçimde ölmüşlerdir. Rachel küçük oğluyla birlikte kaseti izlemek durumunda kalmıştır. Rachel’ın artık bu olayları çözmek için sadece 7 günü vardır. (The Ring, Halka, 2002)

Kısıtlanmış Zaman: 20 Dakika

Genç ve güzel bir kız olan Lola’nın sevgilisi, mafya için kuryelik yapmaktadır. Son işinde Lola onunla buluşmakta gecikince Manni  alması gereken 100.000 DM’lik parayı kaybeder. Mafyanın sevgilisini öldürmemesi için Lola’nın 20 dakika içinde o para çantasını bulması veya bir yerden bu parayı temin etmesi gerekmektedir. Zamana karşı yarış başlamıştır. (Run Lola Run, Koş Lola Koş, 1998)

Resul Ertaş

(Bu yazı daha önce Rabarba Dergisi’nde yayınlandı)

Senaryo Yazmak vs Hikaye Yazmak

bulentoran

-Hikâye ve senaryo yazmak arasında ne gibi farklar var? Hangisi daha zor?

Bülent Oran: – Elbette ki senaryo. Hattâ diyebilirim ki yazı türlerinin en zoru. En tehlikelisi, en nankörü. Belki de en tatsızı . Nedeni şu. Hikâye ile romanda insan kendi kişiliği, kendi zevkince yazar. Sakıncası da korkusu da azdır. Senaryoculukta ise (tabii iş profesyonel yönden ele alınınca) yazar, çoğu zaman kendi kişiliğinden sıyrılıp başka kafa, başka ortam ve düşüncelerin baskısı altında çalışmak zorunluluğunu duyar. Bu da sıkıcı bir şey. Senaryocu kısıtlıdır. Profesyonel senaryocu bu yüzden bir çeşit kiralık katile benzer. Silâhı olan kalemini karavana atmadan kullanmak zorundadır. Bir hikayeci gibi bağımsız değildir. Filme yatırılan büyük paralar senaryocunun tepesinde şeytanın kılıcı gibidir. Senaryocu, yapımcı parasının muhafızı sayılır bir bakıma… Bu nedenle, işe başlarken ilk düşünce FİLME İŞ YAPTIRMA tedirginliği olur. Yazılanı beğendirmek için önce yapımcının beynine göre uygun bir çalışma gerekir. Bu senaryoculuğun en tatsız yönüdür. Çünkü her yapımcı ayrı renk, ayrı kültür ve ayrı kişiliktedir. Bir senaryocu aynı yıl içinde değişik şirketlerde apayrı beyinlerin süzgecinden geçebilecek kıvraklıkta olmak mecburiyetindedir. Çünkü sinema salonu birbirini tutmayan seyircilerle doludur. Örneğin, bir Kemâl Tahir romanını belirli kültürdeki kişiler okur. Yazarın kendini beğendirip, ağırlığını koyması daha kolaydır. Ama bir filmi, aynı salonda mühendisinden çöpçüsüne, kapıcısından öğretmenine, ihtiyarından beş yaşındaki çocuğuna kadar ne kültür, ne zevk, ne de anlayış yönünden birbirini tutmayan apayrı insanlar seyreder. Alan genişledikçe, senaryocunun bağımsızlığı da kendiliğinden azalır. Senaryocu, artık kendi zevki, kendi kişiliğinin değil, toplumun elindedir. Tek düşüncesi, karşısına çıktığı insanların ortak noktalarını yakalayıp, onların birleşik olarak beğenebilecekleri birşey yapmaktır. Bütün bu tedirginlikler altında yapılan bir iş de elbette ki öbür yazı türlerinden çok daha zor, daha tehlikeli, daha yorucudur.

Seyirciyi Şaşırtmalı mı, Germeli mi?

hitchcock (1)

Truffaut: – «Gerilim” ve «şaşırtmaca” arasındaki farkı tanımlar mısınız?

Hitchcock: – «Gerilim” ile “şaşırtmaca» arasında kesin bir fark olduğu halde hala birçok filmde bu ikisi, sürekli olarak karıştırılıyor. Ne demek istediğimi açıklayayım: Şu anda ikimiz son .derece masum bir sohbet yapıyoruz. Şimdi, aramızdaki şu masanın altında bir bomba olduğunu varsayalım. Ortada hiçbir şey yokken ansızın «booom!,, ve bir patlama .. , İzleyici şaşırıyor. Biz bu şaşırtmacanın öncesinde, izleyiciye son derece sıradan, hiçbir özelliği olmayan bir sahne gösterdik. Şimdi bir gerilim durumunu oluşturalım. Masanın altına bir bomba konmuş ve izleyici bunu biliyor. Belki de anarşistin onu yerleştirdiğini gördü. İzleyici, bombanın saat l’de patlayacağını da öğrenmiş; şu anda saat bire çeyrek var- dekorda bir duvar saati yer alıyor. Böyle durumlarda, aynı sıradan konuşma birdenbire ilginçlik kazanır, çünkü izleyicinin olaya katılımı vardır. İzleyiciler, perdedeki oyuncuları uyarma özlemindedirler: «Böyle. önemsiz konulan tartışmayı bırakın. Altınızda bomba var. Patlamak üzere!,, Birinci durumda izleyiciye patlama anında 15 saniyelik bir şaşırtmaca yaşattık. İkinci durumdaysa 15 dakika boyunca bir gerilim yaşar. Buradan varacağımız sonuç izleyiciyi her seferinde durum hakkında olabildiğince bilgilendirmek gerektiğidir. Burada tek istisna işin püf noktasının şaşırtmacaya dayandığı, yani bizzat beklenmeyen sonun öykünün doruk noktasını oluşturduğu durumdur.

Horacio Quiroga’dan Yazarlara 10 Tavsiye

Horacio Quiroga_

  1. Bir üstada -Poe, Maupassant, Kipling, Çehov- Tanrıya inandığın gibi inan.
  2. Sanatını ulaşılmaz bir doruk olarak kabullen. Onu aşabileceğine dair hayaller besleme. Aşabilecek duruma geldiğinde, bunu zaten farkında olmadan başaracaksın.
  3. Öykünmeye mümkün olduğunca diren, üzerindeki etki yeterince güçlüyse ancak o zaman öykün. Kişilik geliştirmek, her şeyden çok sabır isteyen bir iştir.
  4. Körü körüne inan. Başarıya ulaşacak kadar yetenekli olduğuna değil, ama arzuladığın şey karşısında göstereceğin şevke. Sanatını yavuklun gibi sev, tüm kalbini ver ona.
  5. İlk sözün nereye gideceğini bilmeden yazmaya başlama. İyi kotarılmış bir öyküde ilk üç satır, hemen hemen son üç satır kadar önemlidir.
  6. Bu şartı kesinkes ifade etmek istiyorsun: “Nehirden doğru soğuk bir yel esiyordu.” İnsanoğlunun konuştuğu dilde ifadeyi vermek için belirlenmiş sözcüklerden başka sözcük yoktur. Sözlerine sen hükmet, sesli harf gelmiş sessiz harf gelmiş, bunları kafana takma.
  7. Gerekmedikçe sıfat kullanma. Zayıf bir ada tutturulmuş renk tayfı kadar faydasızdır bunlar. Değerli birine rast gelirsen, karşılaştırılamaz bir rengi olur. Ama önce onu bulmak gerekir.
  8. Kahramanlarını elinde tut ve öykünün sonuna kadar tutarlı bir şekilde taşı. Kurguladığın yolda onları başka şekilde görmeye kalkma. Başkalarının göremediği ya da görse bile aldırmayacağı şeylerle yolunu saptırma. Okuru aldatma. Öykü, laf kalabalığından arınmış bir romandır. Öyle olmasa bile, bunu mutlak bir hakikat olarak kabullen.
  9. Duyguların akışına kapılarak yazma. Bırak silinsinler, ama sonra hepsini aklına getir. Bundan sonra duyguları yeniden canlandırabilecek gücün kalmışsa, zaten yolu yarılamışsın demektir.
  10. Yazarken ne arkadaşlarını düşün, ne de öykünün yaratacağı etkiyi. Bir araya getireceğin kahramanlarının içinde yaşadığı o küçücük ortamdan başka ilgini çeken hiçbir şey yokmuş gibi anlat öykünü. Öyküdeki yaşantıdan başka bir şey çıkmasın ortaya.

Çeviri: Semih Aközlü

(Fil uçuşu’ndan alıntılanmıştır)

Lovecraft’ten yazarlara 5 tavsiye

lovecraft

  1. Olayların özetini çıkarır ya da planını yaparken anlatım sıralarını değil, meydana gelme sıralarını gözetin. Tüm önemli noktaları kapsayacak ve tasarlanan tüm olayların gerçekleşmesini sağlayacak kadar geniş bir tanım yazın. Bu geçici çerçeveye bazen ayrıntıların, yorumların ve tahmini sonuçların da dahil olması gerekebilir.
  1. Olayların ikinci kere özetini çıkarın, bu sefer (meydana gelme sıralarını değil) anlatım sıralarına göre; bu, dolu dolu, ayrıntılı ve değişen bakış açısına, vurgulara ve öykünün doruk noktasına dair notlar içeren bir özet olsun. Öykünün dram gücünde ve genel etkisinde bir farklılık yaratacaksa, özgün özette değişiklikler yapın. Olayları istediğiniz gibi ekleyip çıkarın; sonuç, başta tasarladığınızdan bambaşka bir öykü bile çıksa, özgün fikrinize asla körü körüne bağlı kalmayın. Öykünün oluşum sürecinde tüm gerekli eklemeleri ve değişiklikleri yapın.
  1. İkinci ya da anlatım sırasını gözeten özeti kullanarak öyküyü yazın, hızla, akıcı bir şekilde ve fazla eleştirel gözle bakmadan. Gelişim sürecinin gerektirdiği yerlerde olayları ya da kurguyu değiştirin, asla bir önceki tasarınıza bağlı kalmak zorunda hissetmeyin. Öykünün ilerleyişinde dramatik bir etki yaratma ya da canlı bir öykü anlatımı sunma fırsatı doğarsa, faydalı görünen tüm eklemeleri yapın; ardından geri dönüp öykünün başını yeni tasarıya göre düzenleyin. Gerekirse ya da isterseniz bütün bölümler ekleyip çıkarabilir, en doğru düzenlemeyi bulana dek yeni başlangıçlar ve sonuçlar deneyebilirsiniz. Ama öykü boyunca geçen tüm göndermelerin, son tasarınıza uyum sağladığından emin olun. Tüm gereksiz şeyleri –kelimeleri, cümleleri, paragrafları ya da tüm bölümleri ve öğeleri– atın ve tüm göndermelerin birbirine uyum sağlaması için her zamanki tedbirleri alın.
  1. Tüm metni gözden geçirin, özellikle de şunlara dikkat edin: kelime tercihlerine, söz dizimine, dilin ritmine, bölümleri dengelemeye, tonun inceliklerine, geçişlerin (sahneden sahneye, yavaş ve ayrıntılı eylemden hızlı, üstünkörü ve zamana yayılan eyleme ve tam tersi, vs. vs. vs.) zerafetine ve inandırıcılığına, başlangıcın, sonun, vb. etkinliğine, dramatik bir şekilde merak uyandırmaya, inanınırlığa ve havaya ve çeşitli başka öğelere.
  1. Düzgünce daktilo edilmiş bir kopya hazırlayın; gerekli yerlerde son düzeltileri yapmaktan çekinmeyin.

Vurucu Olay Nedir?

Syd Field, Cinemobile’de çalıştığı yıllardan bahsederken -şirkete gelen senaryoları okuyup özet çıkarıyormuş-, patronu Fouad Said “senaryoda vurucu olay var mı” diye sorarmış. Field, ilk başlarda Said’in vurucu olayla neyi kast ettiğini anlayamamış ve ondan bu konuyu biraz daha açmasını istemiş. Said, I Spy dizisini çekerlerken her iyi senaryonun on sayfada bir vurucu olayı, on sayfada bir başka vurucu olayı olduğunu söylemiş.

Said’in vurucu olaydan kast ettiği şey; senaryonun her on sayfasında bir tür aksiyon sahnesinin olmasıydı. Araba kovalamacası, patlama, silahlı çatışma, banka soygunu, senaryonun janrına göre belki de bir öpüşme sahnesi. Vurucu sahne aynı zamanda ana eylemin sonucu doğan bir tepkime sahnesi de olabilirdi.  90 sayfalık bir senaryoyu, 10’ar sayfalık bölümlere ayırırsak en az 9 vurucu olaya ihtiyaç var. Senaryonun açılış sahnesi de vurucu bir olay barındırmalıdır. Bu seyircinin hemen filme dahil olmasını sağlar. İyi bir vurucu olaya sahip açılış sahnesi örneği olarak “Er Ryan’ı Kurtarmak” filminin açılış sahnesini  gösterebiliriz.

Michael Kanin

The Cross of Lorraine, Rapsodi, Woman of The Year filmlerinin senaristi Michael Kanin oyun yazarlığı ve senaryo yazarlğı arasındaki farkı şöyle özetliyor:

“Oyunlar sözcüklerle ve kısıtlı eylemlerle ifade edilmek için yazılır. Hareketli görüntü ise adı üstünde hareket eden resimlerdir. Bu yüzden görsel olarak yazılmaları gerekir. Öykünün ilgi uyandırmak için sadece ileriye doğru bir ivmeyle değil, bir yerden diğerine hareket etmesi gerekir. Filmde altta yatan olay örgüsünden ve ileri doğru hareketten daha önemli hiçbir şey yoktur. Bu tıpkı bir lunaparktaki bir hız trenine binmek gibidir. Bir yerlere gider; yukarı, aşağı, dönerek, hep hareket ederek, hep bir yere gider. Seyircinin dikkatini çeken budur ve bu da dinamik, ilginç bir film yaratır.”

Hitchcock’a Göre Gerilim Nedir?

Truffaut.Hitchcock_

Truffaut: Santralci kız, kadının evlenmeyi reddedeceğinden korkuyordu ama bu tür bir korkuda herhangi bir acı veya keder söz konusu değil. Ben, gerilimi, olacağı umulan bir şeyin verdiği bir endişe olarak görüyorum

Hitchcock: Gerilim yaratmanın her zaman kullanılan biçiminde, izleyicinin olan bitenin son derece mükemmel biçimde farkında olması gereklidir. Aksi takdirde, gerilim oluşmaz.

Truffaut: Şüphesiz, ama gerilim unsurunu, gizlenen bir tehlikeyle bağlantılı olarak vermek mümkün değil midir?

Hitchcock: Benim düşünceme göre, esrarengiz şeyler, pek gerilim yaratmazlar. Örneğin, «kim yaptı» (Whodunit) adı verilen filmlerde, gerilim unsuru değil, entelektüel bir bilmece vardır. Bunlar, duygusallıktan uzak bir tür merak öğesi içerirler. Hâlbuki duygular, gerilimin temel dayanağıdırlar

Mark Twain’den Yazmanın 18 Kuralı

oMARK-TWAIN-facebook

Mark Twain, James Fenimore Cooper’ın yazdıklarını eleştiren bir yazı kaleme almış. Twain, Cooper’i yazım kurallarına uymamakla itham ettiği bu eleştirisinde temel 18 maddelik yazma kurallarını açıklamış. Ve kuralları ise şöyle sıralamış;

  1. Hikaye bir şeyleri becermeli ve bir noktaya ulaşmalı.
  2. Hikayenin bölümleri, hikayenin gerekli parçaları olmalı ve hikayenin gelişmene yardım etmeli.
  3. Hikayedeki karakterler canlı olmalı – cesetler hariç – ve okuyucu her zaman cesetleri canlı karakterlerden ayırt edebilmeli.
  4. Hikayede konu edilen – ölü veya diri – tüm karakterlerin, hikayede konu edilmeleri için yeterli sebepleri bulunmalı.
  5. Hikayedeki karakterler bir iletişimde bulunduklarında, konuşmalar, insanların konuşmalarına benzemeli, ve  ele alınan durumda insanoğlunun yapacağı konuşmalar gibi olmalı, ve anlaşılabilir anlamlara sahip olmalı, ayrıca anlaşılabilen bir amacı olmalı, ve durumla bir ilişkisi olmalı, ve ele alınan konunun etrafında kalmalı, ve okuyucuya ilginç gelmeli, ve hikayeye yardımcı olmalı, ve karakterler söyleyecek başka bir söz bulamadıklarında son bulmalı.
  6. Yazar hikayedeki bir karakteri tanıttığında, karakterin davranışı ve konuşmaları yazarın betimlemelerine ters düşmemeli.
  7. Bir paragrafın başında gayet bilgili, kültürlü ve eğitimli bir entelektüel gibi konuşan bir karakter, aynı paragrafın sonunda köy muhtarı gibi konuşmaya başlamamalı.
  8. Yüksek dereceli dangalaklıklar, ne yazar ne de hikayedeki karakterler tarafından okuyucuya “oduncunun hüneri, ormanın ince sanatı” olarak sunulmamalıdır.
  9. Hikayenin karakterleri kendilerini ihtimallerle sınırlı tutmalı ve mucizelere bel bağlamamalıdır; ya da mucizevi bir işe girişseler bile, yazar bunu öyle inandırıcı bir biçimde izah etmelidir ki mümkün ve mantıklı görünmelidir
  10. Yazar, okuyucunun hikaye karakterleri ve onların yazgılarına derinden ilgi duymasını sağlamalı ve hikayedeki iyi karakterleri sevdirmeli, kötü karakterlerden ise nefret ettirmelidir.
  11. Hikâyedeki karakterler oldukça sağlam bir şekilde tanıtılmalıdır ki okuyucu belirli bir kritik durumda hangi karakterin neler yapabileceğini önceden tahmin edebilmelidir.
  12. Yazar ne söylemeye niyetliyse söylemeli, etrafında dolaşmamalıdır.
  13. Yazar uygun kelimeyi kullanmalıdır, üçüncü kuşaktan kuzenini değil.
  14. Yazar gereksiz detaylardan ve gereğinden fazla uzatmaktan kaçınmalıdır.
  15. Yazar önemli detayları atlamamalıdır.
  16. Yazar düzensizlikten sakınmalı, savruk davranmamalıdır.
  17. Yazar dilbilgisini doğru ve güzel kullanmalıdır.
  18. Yazar basit ve anlaşılır bir stili tercih etmelidir.

Çatışma

Eğer çatışmanız yoksa bir hikayeniz de yok demektir. Bir film hikayesini ve karakter ağını belirleyen en temel şey çatışmadır. Daha basite indirgersek; film çatışmadır. Kahraman iki tür çatışmayı aynı anda yaşar, dış çatışma ve iç çatışma. Senaryoda dengesi iyi kurulmuş iç ve dış çatışma, gerilim yaratır ve filmin sonuna kadar seyircinin ilgisini diri tutar.

Dış çatışma; kahramanın kendi dışında bir şeyle giriştiği mücadeledir. Bu gizemli bir katil, hortum veya sel gibi doğal afet, katil köpek balığı, bir robot ordusu vs olabilir. Bir polisiye hikayede kahramanımız suçlularla çatışıyor olabilir, bir aşk hikayesinde kahramanın çatışması; birlikte olmaya çalıştığı, aşık olduğu insanladır. Bir komedide maaşına zam alabilmek için patronuyla çatışırken bir bilim kurgu filminde kahraman istilacı uzaylılarla çarpışarak dünyayı kurtarmaya çalışıyor olabilir.

İç çatışma ise; kahramanın kendisiyle giriştiği mücadeledir. Kahraman bir korkusunun, suçluluk duygusunun, kendisini beceriksiz hissettiği bir durumun üzerine gider onunla çatışır ve kazanır. Böylece film boyunca karakter zayıflıklarının üzerine gitmiş, mücadele etmiş, değişmiş ve gelişmiştir. Kahramanın ailesi yıllar önce kendi yaptığı bir hata yüzünden öldürülmüştür. Kahraman katliamdan dolayı kendini suçlamakta ve ailesinin intikamını alabilmek için suçluyu aramaktadır. Kahraman, hiçbir zaman iyi bir baba olamamıştır, en zor zamanlarında ailesiyle birlikte olamamıştır ve bu yüzden kendini suçlu hissetmektedir.

Şimdi yukarıda sıraladığım dış çatışma örnekleriyle iç çatışma örneklerini eşleyip toplayalım ve bakalım ortaya neler çıkacak?

Dış Çatışma: Bir polisiye hikayede kahramanımız suçlularla çatışmaktadır. + İç çatışmaKahramanın ailesi yıllar önce kendi yaptığı bir hata yüzünden öldürülmüştür. Kahraman katliamdan dolayı kendini suçlamakta ve ailesinin intikamını alabilmek için suçluyu aramaktadır = Mentalist Dizisi

Dış Çatışma: Bir bilimkurgu filminde kahraman istilacı uzaylılarla çarpışarak dünyayı kurtarmaya çalışıyor + İç Çatışma: Kahraman, hiçbir zaman iyi bir baba olamamıştır, en zor zamanlarında ailesiyle birlikte olamamıştır ve bu yüzden kendini suçlu hissetmektedir: War of the Worlds (Dünyalar Savaşı)

R.E

Bob Moresco’dan Yazar Tıkanması İçin Tavsiye

Moderatör:  “Yazar tıkanmasını aşmak için bir tavsiyeniz var mı?”
Bob Moresco: Evet, masanızın başına geçin. Bu kadar basit. Yazar tıkanması ile ilgili duyduğum en iyi tavsiye Neil Simon’a aittir. Kendisi Amerika’nın belki de en üretken oyun yazarıdır. Bence öyle. Kendisine “Sizi diğer yazarlardan farklı kılan nedir?” diye soruyorlar. Neil Simon da “Benimle diğer yazarlar arasındaki tek fark sanırım benim her gün sekiz saat masamın başında oturabilmemdir” diyor. O kadar basit. Eğer yazar tıkanmanız varsa “Bende yazar tıkanması yok” diyeceksiniz, “Bende masamın başına geçememe hali var” diyeceksiniz. Gidip masanızın başına oturacaksınız, yarattığınız dünyayı düşüneceksiniz, karakterleri düşüneceksiniz, yaratmaya çalıştığınız karmaşıklığı düşüneceksiniz, en önemlisi de çatışmanızı düşüneceksiniz. Eğer sahnedeki ya da hikayenin bütün yapısındaki çatışmada bir sorun varsa, bununla ilgileneceksiniz.
Er ya da geç cevapları bulmaya başlayacaksınız, size söz veriyorum. Eğer masanıza oturursanız ve hikayenizin unsurlarını düşünürseniz, yazmaya başlarsınız.
Eğer dışarı çıkıp alışveriş yaparsanız, basketbol oynarsanız, karınızla yemeğe giderseniz… Bakın her gün “yazmamanız” için binlerce “geçerli” neden olacaktır. Bunlardan biri yazar tıkanması olabilir. Hepsi palavra. Bir yazar oturur, kendisini (yarattığı) dünyanın içine sokar ve bir noktada birşeyler bulur. Yazar tıkanması hakkında söyleyebileceğim son şey “iyi” yazmaya çalışmamalarıdır. Yazmama
haline geçisin en hızlı yolu “iyi bir şey yazmanız gerektiğini” düşünmenizdir. Kötü yazın, sonra tekrar yazarken onu biraz daha düzeltin/güzelleştirin.

David Trottier’e Göre İzleyiciyi Heyecanlandırmanın 10 Yolu

(Michael Huge’un şu ünlü sözünü bir kez daha hatırlayalım: “Her senaryonun amacı, izleyicide duygu uyandırmaktır” Senaryo dersleriyle tanınan David Trottier, izleyicide duygu uyandıracak, heyecanlandıracak 10 püf noktasını listelemiş. Çevirisi için sevgili gezgingezere teşekkür ederim. )

1 – Duygu Uyandırın. Çoğumuz sinemaya baskası yerine duygu hissetmek için gideriz. Kendilerine karsı duygusal özdeşleşme hissedebileceğimiz karakterler yaratın. Bu karakterler inandırıcı olmalıdır, çünkü karakterler, kendileri vasıtasıyla duyguların bize geçtiği aracılar olarak hizmet görürler. Bir baska deyisle onlarla aynı duyguları paylasmalı ve onların hissettiğini hissetmeliyiz.

2 – Çatışma Yaratın. Kendilerini bir davaya adamıs iki güç, her zaman gerilimi artırır. İlkokuldayken kavga eden iki kisinin etrafına nasıl toplandığımızı hatırlayın. Kavga edenleri kimse ayırmazdı, çünkü herkes kimin kazanacağını merak ederdi. Hikayenin başında böyle bir çatısmanın ipuçlarını vermek de bizde bir beklenti yaratır.

3 – Düşman Yaratın. Ana karakterinizin karsısına, Goliath gibi güçlü bir düşman koyun; daha sonra ana karakterinizi bu düsmanla kapısmaya sevk edin. UZAY YOLU II filmindeki Han, bu tür düsmanlara çok güzel bir örnek teskil eder, çünkü bedensel ve zihinsel olarak Kaptan Kirkt’ten daha üstündür. Hepimiz Kaptan Kirk’in bırakın onu yenmeyi, nasıl hayatta kalacağını merak ederiz.

4 – Beklenti yaratın. Bir tehlike beklentisi yaratın. DOKUNULMAZLAR’daki bebek arabasını hatırlıyor musunuz? Bu sahnede Eliot Ness (Kevin Costner – çn.) Capone’un adamlarıyla tren istasyonunda kapısması gerekiyordu. Ness kapısmaya hazırdır ve yerini almıstır, ama bir kadın bebek arabasını güçlükle merdivenlerden yukarı çıkarmaya çalısmaktadır. Kadının, iki tarafın arasına gireceğini “biliriz”. Gerilim artar.

5 – Gerilimi Artırın. Kahramanınızın, içinde bulunduğu tehlikeyi bilmemesini, ama seyircinin bu tehlikeden haberdar olmasını sağlayın. Örneğin özdeslestiğimiz ve önemsediğimiz bir çifti göz önünde bulundurun. Bu çift dısarıda aksam yemeği yerken biri onların evine girer ve yataklarının altına bir bomba yerlestirir. Daha sonra mutlu çiftimiz eve döner ve yataklarına girerler. Biz bombanın orada olduğunu biliriz, ama onlar bilmez. Biz, yani seyirciler, çiftten daha üstün bir konuma sahibiz.

6 – Sürpriz Kullanın. Arada sırada hikayeye bir sürpriz dönüş (“twist”), yani olayların aniden yön değistirmesini ekleyin. (Matrix filminde Neo’nun filmin ortasında seçilmis kisi olmadığını öğrenmesi böyle bir sürpriz dönüstür. O andan itibaren filmdeki bütün olayların anlamı değisir. “Seçilmis Kisi herkesi kurtaracak” hikayesinden, “acaba bu seçilmemis, sıradan insan ne yapacak?”a geçeriz – Gezgin)

7 – Acil bir durum yaratın. Karakter için son derece önemli olan bir sey tehlikeye düstüğünde, o sey bizim, yani seyirci için de önemli hale gelir. Bu sey dünyanın güvenliği de olabilir, genç bir suçlunun ahlaken kendini kurtarması da. İki asığın birbirini bulmasının getireceği duygusal tatmin de olabilir, gizli bir belgenin korunması da, ya da bir değerin zafer kazanması da. Tehlike ne kadar büyükse, gerilim de o kadar yüksek olur.

8 – Sonuçlar Yaratın. Bir önceki maddeyle yakından bağlantılı olan bir sey de, korkunç sonuçların olusturulmasıdır. Bunlar, kahraman amacını gerçeklestiremediği takdirde meydana gelecek olaylardır. Challenger uzay mekiği patladığı zaman çok sayıda insan üzüldü. Bu olaydan birkaç yıl sonra bir baska uzay mekiği uzaya gidecekti. Bu ikinci mekiğin geri sayımında yasanan gerilimi hatırlıyor musunuz? İçinizi kemiren bu duygu, daha önceki mekiğin patlamasının yarattığı korkunç sonuç beklentisinden dolayıydı.

9 – Zamanı sınırlayın. Saat verin. “Dünyayı kurtarmak için 24 saatin var James, iyi sanslar.” Son tarihler (“deadline”) her zaman gerilim yaratırlar, çünkü ikinci bir düsmanı devreye sokarlar. Bu düsman “zaman”dır. Kahramanın, patlamak üzere olan bir bombayı, gerisayım sona ermeden etkisiz hale getirmek zorunda olduğu onlarca filmi bir çırpıda hatırlarsınız. KIZIL EKİM (“The Hunt For Red October” – Sean Connery) filminin torpido atesleme sahneleri özellikle heyecanlıydı. Aynı sekilde OZ BÜYÜCÜSÜ (“The Wizard of OZ”) filminde kötü cadı Dorothy’yi yakaladığında bir kum saatini ters çevirir. “İşte bu kadar yasayacaksın tatlım” der. Dorothy’nin ne zaman öleceğini bilmememize rağmen endiseleniriz. Hitchcock “siddet tehdidi siddetten daha güçlüdür” dediğinde haklıydı. Siz de örtülü bir zaman sınırlaması yaratabilirsiniz. Genç bir kız raylara bağlanmıstır. Acaba Batman kız tren tarafından ezilmeden önce kızı kurtarabilecek mi? Alın size örtülü, ya da suni bir zaman sınırlaması.

10 – Süpheyi Sürdürün. Eğer bir sahnenin ya da filmin nasıl sona ereceği ile ilgili akla yakın bir süphe varsa, gerilim artar. DOKUNULMAZLAR’ın açılıs sahnesinden Capone’nun adamlarından biri bir dükkana içi patlayıcı dolu bir çanta bırakır. Sonra bu çantayı küçük bir kız alır ve çanta patlar. Bu noktada, bu filmdeki herkesin ölebileceğini fark ederiz. Elliot Ness’in küçük kızı ve karısı için bütün film boyunca endiseleniriz. Neden? Çünkü bu sonucun gerçeklesebileceğine dair ciddi bir süphe vardır.

Yukarıda anlatılan araçlar birbirleriyle yakından bağlantılıdır. Bunları kendi senaryonuzu yazarken akıllı bir biçimde kullanın. Seyircileriniz gerçekten heyecan duyacaklar.

Kahraman Yaratımında Ahlaki Sav

Değerler: Kahraman inançları ve değerleriyle başlar.

Ahlaki açıdan zayıf yönleri: Kahraman öykünün başında diğerlerini canını bir şekilde yakar. Kötü değildir ama zayıf yönü yüzünden böyle davranır ya da diğerlerine karşı düzgün davranması gerektiğinin bilincinde değildir.

Ahlaki gereksinimi: Ahlaki acıdan zayıf yönüne bağlı olarak kahraman büyümek ve daha iyi bir hayat yaşamak için diğer insanlara karşı düzgün davranması gerektiğini öğrenmelidir.

İlk ahlak dışı davranış: Kahraman öykünün başında birinin canını yakar.

Arzu: Kahraman geri kalan her şeyin kurban edildiği bir amaç edinir. Bu amaç onu, amacı aynı ve değerleri farklı olan rakibiyle çatışmaya götürür.

Hamle: Kahraman ve rakibi amaçlarına ulaşmak için harekete geçerler.

Ahlak dışı davranışlar: Öykünün başında ve ortasında kahraman rakibe yenilir. Ümitsizdir. Kazanabilmek için ahlak dışı davranışlara yönelir.

Eleştiri: Diğer karakterler kahramanı ahlak dışı davranışından dolayı eleştirirler.

Savunma: Kahraman davranışını savunmaya çalışır. Daha derinlerdeki gerçeği o an değil öykünün sonunda fark eder.

Dostun Saldırısı: Kahramanın en iyi arkadaşı, kahramana davranışlarının hatalı olduğunu, güçlü bir şekilde iddia eder.

Saplantılı Hamle: Kazanmak için harekete geçen kahraman, amacına ulaşmak için saplantılı bir şekilde elinden gelen her şeyi yapar.

Ahlak dışı davranışlar: Kahramanın ahlak dışı davranışları yoğunlaşır.

Eleştiri: Diğer karakterlerin eleştirileri de aynı şekilde yoğunlaşır.

Savunma: Kahraman davranışlarını daha hararetli bir şekilde savunur.

Öykü devam ederken, farklı değerler ve farklı yaşam biçimleri, aksiyon ve diyaloglar vasıtasıyla kahraman ve rakibi tarafından temsil edilir. Öykünün sonunda izleyicinin aklında temanın patladığı dört yer vardır; kavga, kendini keşif, ahlaki karar ve tematik keşif.

Kavga: Kimin kazandığını belirleyen son çatışma. Kimin kazandığına bakmaksızın izlyici hngi fikirlerin ve değerlerin kazandığna bakar.

Rakibe karşı nihai davranış: Kavgadan hemen önce kahraman rakibe karşı ahlaki veya gayrı ahlaki bir davranışta bulunur.

Ahlaki açıdan kendini keşif: Kavga kahramanın kendini keşfetmesine neden olur. Kahraman kendine ve değerlerine karşı nasıl hatalı davrandığını fark eder. Başkalarına nasıl davranması gerektiğini öğrenir.

Ahlaki karar: Kahraman iki seçenekten birini seçer. Ahlaki açıdan kendini keşfettiğini ispatlar.

Tematik Keşif: mükemmel öykülerde tema, izleyici üzerindeki etkisini en fazla tematik keşifte ortaya koyar. Tematik keşif izleyicinin, insanların dünyada nasıl davranması gerektiğiyle ilgili önsezisidir. bu önsezi bahsedilen karakterlerin sınırlrını kırar ve izleyiciyi etkiler.

(Kaynak: John Truby)